Kelebek
Yüreğimin orta yerine konuveren kelebek uçtu. Uçmayı öğrenmek için gitti belki de ama gitti. Bana da öğretmeliydi giderken uçmayı, kanatlanmayı, katlanmayı, sabırla öğrenmeyi, gözyaşlarını saklamayı. O kadar saçma bir durum ki. Sanki ona aşıkmışım da ayrılmışız, kırk yıllık ev arkadaşımmış da evleri ayırmışız gibi ya da şey, atmaya kıyamadığım eski bir kıyafetimi annem toz bezi yapmış gibi. Uzay boşluğuna iki bilet istediğimi zannederken o tekini alıp gitti. Gelir, gelecek evet. Ama şu an? Attığım mesaja beklediğim cevap gelmedi. Cevapsız. E bi de gözyaşları tabi. O sandalın ortasında yapayalnız kalmış hissi. Koşsan koşamıyorsun, konuşsan kime, ağlasan hangi omuzda? Kalbim kırılıyor (senden dolayı değil) hissediyor musun? Her şey sandığımız kadar güzel ve basit ilerlemiyor. Daha doğrusu zorun basiti olur diye düşünürken zorun en zoru bir yolculuğa adım atmışım. Tek başımayım, ayaktayım. Ama sallanıyorum. Kanatlarının gücünü topla da gel!