Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

gecedeyim.

Şimdi bana en yakışan -senin dediğine göre- yerdeyim.Gecedeyim.Fincan altlığına öylece konduruluvermiş kırmızı bir mumun turuncu ışığının altına sığındım.Özlemek ekşiliğiyle nasıl başa çıkılır bilemedim.Sığınacak bir gece kaldı elimde bir de mumun cılız ışığı.Mum sönüp gider, gece kalır, özlem kalır.Ona anlatırım boğazımdaki bu tadı.Sarhoşluğumu dinler gece.Gözlerim parlar, bir kaç damla yaş akar, gece gizler.Alır içinde saklar.En katlanılmaz sandığım acıları unuttum.Özlemek bitiş çizgisine hepsinden önce varıp ipi göğüsledi bile.Nefesinin kokusunu arıyorum gecenin kokusunda.Öpücüklerinin tadını arıyorum.Yoklar.Varlar ama yoklar.Var gibiler ama yok gibiler de.Boş duvara çeviriyorum gözlerimi, silüetin beliriyor oracıkta.Nasıl da güzelsin.Nasıl da doyulmayası.Kirpiklerinin gölgesi düşüyor geceye.Sesin duvarlara çarpıyor.Müziğin burada.Sen buradasın.Ama değilsin de.En çok buradasın ama oradasın da.Kafamı kaldırıp gökyüzüyle göz göze geliyorum.Sorar gibi bakıyorum.Orada hava nasıl?Onun ya...

günce

saat on ikiyi yirmi altı geçti.yirmi yedi.yirmi sekiz.yirmi dokuz.tek mum yaktım koydum bu gece çalışma masamın üstüne.kokulu mum yakacaktım oje kokusu daha cazip geldi, oturdum oje sürdüm.bordo.huzursuzum biraz.pazar günlerini yaşamadan atlamak istiyorum.arkadan Levent Yüksel tuanayı söylüyor.dağlarına karlar yağan tuanayı, yüreğine ayaz vuran tuanayı.mum şarkının ritmiyle bir dans ediyor.klavyeden çıkan tuş sesleri kendi melodisiyle eşlik ediyor Levent abi'ye.içimden geçenlerle düet yapıyor.içime uyan da gel diyorum.uyan.kurumuş papatyaların biriktiği içime söz veriyorum baharlar gelecek, geliyor, yakında.eski bir dosttan gelen mesajla irkiliyorum aniden.bana hiç ihtiyacın oluyor mu?iki yıl önce gidip sonra ansızın sadece bunu merak etmesi garip.hayat garip.garip olmadığını da kimse söylemedi zaten.kendime kızıyorum.çok isyan ediyorsun bugünlerde aptal kadın, biraz hayatının değerini bil.kavga ediyorum kendimle.sonra omzumdan öpüyorum, barışıyoruz.camdan yansıyan gölgeme bakıp se...

Gökyüzüne dokunuşun’muş

Yıllarca dinleyip de şimdi adını hatırlayamadığın bir şarkıymış hala çok seviyorsun melodisi çok tanıdık senden bir melodi ama adı yok yabancıymış.Gözlerini kapatışın ama yüzünü hayal edemeyişinmiş.Korkudan titreyerek yürüyüşünmüş.Tüm dünyaya adını haykırmak isteyişin ama kimseye diyemeyişinmiş.Kalbinden kalbine geçen sıcaklıkla ellerini ısıtınmış.Mantığın ve kalbinle incecik bir ipte cambaz gibi yürüyüşünmüş.Mantığım düşse nolur sankinmiş.Onu düşünürken bardaktaki çayını soğutuşunmuş.Annenin kalbini okuyuşuymuş kalbinden öpüşüymüş.Gülsün diye tüm gülüşlerini ona ömürlük ödünç verişinmiş.Yine de yetemeyişinmiş.Ne bileyim sen öyle seslenince ben de adımı daha çok sevdim iştenmiş.Aynı acıdan müzdarip oluşun onun acısını alıp kendi acını arttırışınmış.Her an şaşırıp aslında hiç şaşırmayışınmış.Kadere inandıranınmış.Üzer mi sever öi bilmeden koşuşunmuş.Düşsen de dizlerin kanasa da sendeleyerek de olsa koşuşunmuş.Ümit edişin, gökyüzüne dokunuşun’muş.

Bomboşluk

İçimdeki boşluk nasıl dolacak bilmiyorum dolmalı mı onu da bilmiyorum.Bir yerlerde bir boşluk var ve oradan hava alıyor içeriye.Dünyanın pis kötülük kokan havası içime doluyor.Midemi bulandırıyor.Siyah bok sineği dolaşıyor oralarda bir yerlerde.Zamanla alışılmayan bir boşluk bu.Zaman her şeyin de ilacı değilmiş.Boşlukları kapatmıyormuş.Açık kalan bir yara çirkinliğinde can yakıyor.Gün geçtikçe daha da kanatıyor.Bazen de çomak sokuluyor.Elinde çubukla karınca yuvası dağıtır gibi o boşlukla oynuyor zaman.Tarifi zor belki de çoğunuza tanıdık.Bir o kadar yabancı.Bir o kadar kimsesiz bir o kadar da yalnız değiliz.

tipi

yüzüne bakıp sen beni üzersin dedim.gözlerinde boğuluyor gibiydim.o anlamadı, ben de sesli söylemedim zaten.ben geceyim sen sabaha karşı olan serinlik.ben boynu bükük papatya sen yıllanmış çınar ağacı.Cemal Süreya'nın dizelerinde sevişmeliydik.duraktaki adam ile kadın biz olmalıydık.sesindeki tipiye tutulan da ben gönlünün odalarında kaybolan da.en çok sen üzme istedim.en güzel sen sev.lakin ümit şimdi tabağın sonunda kalan bir kaç pirinç tanesi kadar.sen beni üzersin ne senin haberin olur bundan ne de dünyanın.içim içim yanar alev olurum.ne seni yakarım ne dünyayı.kendi eksenimde kendimi yakarım da sen beni üzersin bilirim.

umut.

Annenizden ya da babanızdan başkasının sizi tamamen affetmesi çok zor.Onlara ne yaparsak yapalım kalplerinde en ufak bir pürüz dahi kalmadan şefkatli kolları arasında bulabiliyoruz kendimizi.Fakat bu bir başkası için geçerli değil.O kıyamıyorumları senin canın yanarsa benimki de yanarları falan bırakın inanmayın öyle yalanlara.Canınızın gerçekten yandığını hissettiğiniz noktada anlıyorsunuz.Acı gerçekler tokat gibi çarpıyor yüzünüze.İnsanların belirli sınırları var ve o sınırları işgal edersen affı olmayan yollara girersin.Bi insanın sevdiğini affedebilmesi bu kadar kolayken bunu zorlaştıran kendi kafamızdan kalıplar bulan kılıf uyduran affetmemek için bahaneler bulup kendimizi şartlayan bizleriz.Nefes aldığımız her an kırılıyoruz bir şeylere ve de affetmeye yöneliyoruz.Bugün dünü telafi edemeyiz ama daha güzel yarınlara umut dolabiliriz.Umut!

İsterdim

Omuzlarındaki tüm yükü kendi omuzlarıma almak isterdim.Gözlerindeki yorgun bakıştan öpmek biraz da.Sen gül diye komikli vidyolar göndermek isterdim.Gözlerinin en derinindeki bakışları gözlerime hapsetmek isterdim.Güçsüz hissettiğinde ellerini tutup gücümü son damlasına kadar sana vermek isterdim.Varsın kollarımda derman kalmasın varsın bacaklarım tutmasın.Sen dimdik ayakta dur zorluklara göğüs ger diye kendimi bırakmak isterdim.Verilen tüm sözler tutulsun,yarım kalan sözler tamamlansın,son öpüşme hiç bitmesin isterdim.Kalbinin kıyısına evimi kurmak isterdim.Boynunda huzuru koklamak..Kalbim sana hiç kırılmasın isterdim.Son nefesime kadar gözlerine bakıp sana aşkımı anlatmak isterdim.Sonsuza kadar süreceğine inanmak isterdim.Biz olmaya inanmak isterdim.Mesafeler bir hiç olduğuna inanmak isterdim en çok da.Biraz güvenmeni isterdim,biraz kıyamamanı, biraz sevmeni..Biraz kokunda sarhoş olmak isterdim.İnanabilmek, umut edebilmek ve gitme isterdim.Vakit henüz çok erken gitmek için de erken dö...

Bir tweet okumuştum

Biz her şeyden önce vicdanlı kadınlarız.Aldatılmış terk edilmiş hayalleri kamçılanmış kadınlarız.İhanetin ağırlığını iyi bilir ona göre yaşarız.Ne ihanet ederiz ne de göz yumarız buna.Yüreğimizi bir kedinin bacaklarımıza dolanması da ısıtır sevdiğimiz adamın gülüşü de.Kolay vazgeçmeyen kadınlarız biz.Denemekten bıkmayan gururunu aşkı uğruna ayakları altına serenlerdeniz biz.Konuştuklarımızın yanısıra bir o kadar da sustukları olan kadınlarız.Naz yapmayı seven ama kalbi çok kırıldığında da tüm acıyı yutkunup tebessüm edenleriz.Biz hep bi taraftan yara alanlarız babadan abiden yardan yaralananlarız.Güçlüyüm diye ortalıkta gezinmeyip güçsüzlüğümüzü sevdiğimiz adamların omzunda atlatmak isteyen, onları aradığımız yerde bulamayınca başka omuzlarda teselli aramayan.Bağıran çığlık atan kavga eden kadınlarız biz.Susmak bizim ya kırgınlığımızdır ya da vazgeçişimiz.Sanki bir dakika öncesinde kalbi paramparça edilmemiş gibi yaşaması 'gereken' hayata devam edenleriz.Enlerde aşık olup enler...

:)

Eşyalarla konuşma yalnızlığına düştüğünde deliliğe 5 kala olduğunu anlıyor insan.Lanet olası çarkın içine düştüğünü hissediyor tekrardan.güzel şeyler yazmayı unutuyor.Mutluluğu bir kedinin sırnaşında buluyor.Anlamsızlıklar silsilesi içinde boğulurken sessiz çığlıklar atarken buluyorsun kendini.sonrası derin sessizlik kırıldıkça taşlaşan kalp..Ne kadar da anlaşılmaya muhtacız aslında hepimiz.ne kadar da uzaklaşmışız kendimizden ben olmaktan.isteklerine göre şekillendiğimiz insanlar bizi düz bir çizgi olarak görmekten öteye geçemiyor.aylardır belki de yıllardan beri hayatımızda olan insanlarla tanışmadan önce daha azdı yabancılığımız.yabancılaşıyoruz birbirimize.anlamamak için inat ettikçe anladığımızı göstermedikçe yok oluyoruz.çarkın dişleri kanatıyor her yanımızı.ışıklar kapanıyor sesler azalıyor kan revan bir kalp ve çığlık atmaktan tizleşmiş bir ses tonu geri kalan.anlaşılmak için attığımız şu çığlıkların yerini mutlu olmak için attığımız kahkahalar alsaydı eğer milletçe gerek kalma...

Anlamsızlık

iki insanın birbirini anlamasının bu kadar imkansız olduğunu hiç bir zaman görmemiştim.Aksa diğeri kara dünyanın güneşe bakan tarafındaysa diğeri karanlık tarafta ortada buluşmak yok asla ve kattiyen.Ama peki böyle nereye kadar?Nereye kadar kendimizi anlatmamız kısıtlanacak?Nereye kadsr yanlış anlaşılmaları çabalamak için uğraşacağız ya da uğraşmamıza izin verilmeyecek.Kırıldığımızı söylemek de ne zamandan beri suç peki?Ya da ne olursa olsun onun onarılmasını beklemek ne zaman suçlu duruma düşürür oldu bizi.Masum duygularımza inanılmaması kırıcı değil de ne?Boşuna mı yani?Taş kalpli olmayı seçebilcek olsaydık eğer seçer miydik öyle olmayı?Sustuklarımız büyümez mi içimizde?Konuşmak anlatmak ağlamak çığlık atmak en iyi terapiyken daha büyük sorunlar doğmadan anlaşmaya çalışmak varken bunlardan kaçmak ne derece anlamlı.Anlayamıyorum bu anlamsızlığı anlayamıyorum anladığınızı zannetmiyorum.