Kayıtlar

kendimle konuşuyorum.

 Bazen kendimi cama vuran yağmur damlaları gibi hissediyorum. Bazen kimsesiz bazen çok bazen herkesle bir bazen çok farklı. Ama genel olarak her şeyin aynılığından sıkılmış hissediyorum. Gittiğim yolların aynı oluşundan döndüğüm yolların aynı oluşundan ve hatta gidemediğim yolların da aynı oluşundan. Her sabahki günaydın deme şeklimden bile sıkılmış hissediyorum. Çabalamaktan sıkılmış hissediyorum. Bunları böyle söyleyince depresyonda mıyım diye kendimi sorguluyorum. Hayır değilim. Ama ünlü hastalığı olan tükenmişlik sendromu bana da biraz uğramış olabilir. Aynaya baktığımda benimle konuşan hep iki kişi var. Birisi diyor ki çok yoruldun böyle hissetmen çok normal diğeri de dur bakalım daha yolun başındasın diyor. İkisinin ortasıysa benim dışarıya gösterdiğim kişi. Bedelini ödeye ödeye bir hayat yaşıyorum. Bedel ödemekten kaçamıyorum. Tırnaklarımla kazıyarak yarattığım elde ettiğim her şey benim. Tırnaklarımda yaralar oldukça çok, canımı acıtıyorlar. Pes etmem ama bazen biraz italik...

minik

 Küçük kızım. Seni yeniden ben büyüteceğim. Ağladığında ben pışpışlayacağım sırtını. Ağlaman bitene kadar sarılacağım sana söz veriyorum. Yeter artık demeyeceğim sus demeyeceğim buna mı ağlıyorsun demeyeceğim sadece hislerini yaşamana ve onları anlamlandırmana izin vereceğim. Sen bana sıkı sarıldıkça ben sana izin verdiğin kadar daha sıkı sarılacağım. Sonra gözyaşlarını silip her hissini tek tek çözümleyeceğiz birlikte. Nefesini birlikte düzenleyeceğiz. Birlikte rahatlayacağız. Ben öğreticem sana bisiklet sürmeyi. Tek başına bir ayağını kaldırıma koyarak öğrenmeyeceksin. Ben tutucam arkandan. Sen bırak diyene kadar bırakmayacağım. Kendine güvenip ben hazırım diyene kadar elim hep arkanda olacak. Düşmeyi öğreteceğim sana. Düşebilirsin bu çok normal. Ama kalkmayı ve yeniden başlamayı ben öğreteceğim sana. Saçlarını kısacık kestirmicem mesela. Sen istediğin kadar uzatabilirsin. Her gün nasıl istersen öyle yapacağız saçlarını. İstediğin gibi örüp istediğin gibi iki yandan toplayıp iste...

yıllık monolog.

 uzuuun zamandır yazmıyordum.beynimin içindeki susmak bilmeyen konuşkan tarafım fazla olmaya başlayınca bari yazayım dedim.işte buradayım.kendi kendime çok konuşuyorum son zamanlarda.bir aralar acaba deliriyor muyum diye düşünüyordum bu yüzden ama geçen gün kendi kendime şunu söyledim; kendi kendine konuşmayan insanlar delidir asıl, kendini tanımaz, bilmez, zihni kocaman bir boşlukla doludur, sorgulamaz. sonra kendimin şu anki halinden memnun olduğumu farkettim. evet birçok hayalim gerçekleşmiş değil henüz ama hepsini gerçekleştirmek için o kadar büyük bir güç var ki içimde içim içime sığmıyor, taşıyor. kendimle gidecek çok yolum var daha. ama buraya kadar da yine iyi geldim. tebrikler canım kendim. ne zaman kendimi ne kadar sevdiğimi hatırlasam hayat benim için bambaşka bir yer oluyor. kafa tutasım geliyor her şeye. kafa tutabilen insanların kazandığı bir evrende yaşıyoruz. ailesine, sevdiklerine, işine ve bazen de kendi kendine kafa tutabilmeli insan. ben bu hayata bir defa geliy...

bireycik.

 bir canlı üretiyorsun ve onun dünyaya gelişine sebep oluyorsun. evet sebep oluyorsun. sonra onun sahibi olup ona bir isim veriyorsun. kendi hayat pencerenden yetiştirip içinden bir sen daha çıkarıyorsun. yemek yemeyi, gülümsemeyi, yürümeyi ve daha birçoğunu sen öğretiyorsun. sonra da bir birey olsun diye çabalıyorsun. kendi ayakları üzerinde dursun. aman düşmesin ben tutarım, aman yanılmasın, aman üzülmesin. işte hatalar zinciri burada başlıyor. hata yapmasına izin vermeyerek. sanki kendin büyürken hiç hata yapmamışsın gibi. hayır hayır niyetin kötü değil üzülmesin istiyorsun ama sonuca müdahale ediyorsun. tüm bildiklerini ona öğretip senin gibi olsun senin gibi düşünsün istiyorsun. ama güçlü de olsun istiyorsun. sanki sen tüm bildiklerini anne babandan öğrenmişsin gibi o seninkilerle senin pencerenden baksın istiyorsun. sonra yetiştirdiğin birey kendi çizgisinde yürümek istediğinde afallıyorsun. seni anlıyorum. çünkü sen baktın ona sen büyüttün sen kıyamadın ama şimdi o sana kıyı...

2021'ye sevgilerimle.

 2021'e sevgilerimle, bu yıl gerçek anlamda büyüdüğüm bir yıl oldu. kaybettim, yenildim, düştüm, güçsüz, yorgun ve kimsesiz hissettim. ayağa kalktım, güçlendim, ağladım, içtim, dans ettim, kahkaha attım. kayıplar verdim ve yeni insanlar kazandım. evet kazandım. hayatıma her giren insanın benim için bir kazanç olduğunu anladım. herkesin hayatıma iyi ya da kötü bir iz bırakmak için girdiğini öğrendim. bolca öğrendim ben bu yıl. kendimi keşfettim. isteklerimi, istemediklerimi, yarı yoldan başlangıca dönmenin bazen bir vazgeçiş değil de daha emin adımlarla yürümek için başka bir seçenek olduğunu öğrendim. kendi evime çıktım. bundan iki sene önce ayağımı bağlı gördüğüm zincirleri koparıp attım. sadece evimin anahtarını teslim almadım mesela biriktireceğim bir sürü anının anahtarını da aldım. aslına bakarsan evim dediğim yeri evim olarak benimsemek de 6 ay gibi bir süre aldı. çok savruldum. nereye ait olduğumu, kim olduğumu çok düşündüm. çoğu zaman iki tane Merve var dedim. halbuki iki t...

kusmak

 insan bedeni çok garip işliyor. çok stresliysen başın ağrır mesela. uzun zamandır içinden atamadığın şeyler varsa bir hastalık olur belirir bedeninde. ben de çok üzüldüğümde, konuşamadığımda, içimdekileri anlatamadığında, virgüllerle biten cümlelerime noktalar koyamadığımda, sonuç paragrafını yazamadığımda kusuyorum. içimdeki her şey kelimelerle çıkmıyorsa midem alarm veriyor ve kusuyorum. aşık olduğunda burnu kanayabiliyor mesela insanın. ruhunun verdiği işaretleri alıp dışarıya atamıyorsan görevi kendini yaşatmak olan bedenin tepki vermeye başlıyor. sonrasında bir katarsis yaşıyorsun. oh be diyorsun. biraz da olsa rahatladım. sonra... sonrası sana kalmış ya ruhuna daha fazla ihanet edip bedeninden çıkarırsın tüm hırsını ya da ruhunu kucaklar şefkatle beslersin onu. kendini biraz olsun seven ve bu gücü kendinde gören herkesin yapacağı şey kendine o şefkati göstermesidir.

beni benimle bırak.

  bence insanın hayatında bir evre oluyor ve o evrede kelimelerin üzerine yeni anlamlar yüklemeye başlıyor. daha doğrusu kelimelerin altındaki anlamları araştırmaya ve kendince düşünmeye başlıyor. yani gözlemci olduğunda her yerde karşına çıkan bazı kelimeler seni içine çekiyor. mesela şimdi pusulam rüzgar diye bir şarkı dinliyorum. sanki beni içine çekti 'pusulam rüzgar' kelime birleşkesi. ya ben her şeyden kendime bir şeyler çıkarmaya çabaladığım için ya da hayat benim önüme 'bak burda da bir anlam var' diye gümüş tepsi de bir şeyler sunduğu için karşıma çıkıyor böyle şeyler bilmiyorum. düşünmek iyi geliyor. kendi kendime düşünmek, konuşmak, yazmak iyi geliyor. yani artık yalnız hissetmiyorum. hayatımda hayatım diyebileceğim bir insan varken yalnızlığı hissediyordum. o kişi hayatımdan çıktı. şimdi yalnızlığı hissetmemeye başladım. çok garip hayatımdan çıkışı bana acı veriyor gerçekten artık fiziksel olarak da kalbimi ağrıtan bir acı hem de bu. ama hayatımdan çıkışıyla...