beni benimle bırak.

 bence insanın hayatında bir evre oluyor ve o evrede kelimelerin üzerine yeni anlamlar yüklemeye başlıyor. daha doğrusu kelimelerin altındaki anlamları araştırmaya ve kendince düşünmeye başlıyor. yani gözlemci olduğunda her yerde karşına çıkan bazı kelimeler seni içine çekiyor. mesela şimdi pusulam rüzgar diye bir şarkı dinliyorum. sanki beni içine çekti 'pusulam rüzgar' kelime birleşkesi. ya ben her şeyden kendime bir şeyler çıkarmaya çabaladığım için ya da hayat benim önüme 'bak burda da bir anlam var' diye gümüş tepsi de bir şeyler sunduğu için karşıma çıkıyor böyle şeyler bilmiyorum. düşünmek iyi geliyor. kendi kendime düşünmek, konuşmak, yazmak iyi geliyor. yani artık yalnız hissetmiyorum. hayatımda hayatım diyebileceğim bir insan varken yalnızlığı hissediyordum. o kişi hayatımdan çıktı. şimdi yalnızlığı hissetmemeye başladım. çok garip hayatımdan çıkışı bana acı veriyor gerçekten artık fiziksel olarak da kalbimi ağrıtan bir acı hem de bu. ama hayatımdan çıkışıyla sanki bana kendimi hatırlattı. yani giderken beni bana bıraktı. beni bana hatırlattı. hayatıma girişiyle çok güzel şeyler katmıştı. kimim, neredeyim, nereye gidiyorum, neyim, ne olacağım, şu an ne hissediyorum ne yaşıyorum, hepsini onunla yaşarken, onunla uzun sohbetler ederken mum ışığında, bostanlıdaki o evde, hepsini öğrenmiştim kendimle ilgili. sonra bi baktım ki unutmuşum. hayat çünkü akışı olan bir şey ve sen o çarkın içine bir kere girdiğinde o his seni alıp götürüyor, sürüklüyor. o çarkın içinde lodos var çok kuvvetli bir rüzgar var, hortum var. o çark beni de içine çekmişti. sonra sert bir şekilde dışarıya attı. önce yere düştüm, kafamı çarptım sonra güçlükle ayağa kalktım kafamı tutarak sanki hafızam gitmişti ama bi taraftan da sanki hafızam yenilenmişti. sonra düşünmeye başladım tekrardan. sakinlemeye başladım. o sakinliğin bana verdiği huzuru kucakladım. evimde yalnız olmanın verdiği rahatlığı kucakladım. mesela aynaya bakıp bu ev senin bu evde yaşanan bazı anılar olabilir ama bu ev senin bu eve dokunan insanlar olabilir ama bu ev senin. sonucunda herkes bu evde misafirdi ama bu evin sahibi benim, ben misafir değilim. kalbimin sahibi de benim sadece içine bazen misafirler geliyor bazıları daha uzun kalıyor, bazıları daha kısa kalmayı tercih ediyor. bazıları böyle kalbime yerleşirmişcesine kalbimin kirasına ortak olmak istermişcesine davranıyor tüm eşyalarını getirip bırakıyorlar oraya ama sonuçta misafir işte sonra da çıkıp gidiyor. ama sorun değil kalbim benim, ev sahibi benim, bedenim benim, zihnim benim, düşüncelerim benim, hayat benim. çok karmaşık hissettiğim ve bir sürü şeyi sorguladığım bu dönemde kendimle barıştım ve kendimi tekrardan buldum. bazı insanların hayatına girmesi çok güzel şeyler yaratabiliyor. ama bazı insanların hayatına girişi ne kadar güzel oluyorsa çıkışı da bazen o kadar güzel oluyor. sanki bir dans pistinde dansa davet etmişti beni. biz o pistte uzunca bir süre dans ettik. çok ihtişamlıydı. herkes parmakla gösteriyordu bizi, herkes alkışlıyordu, gözleri dolu dolu izleyenler oluyordu. sonra bir an müzik bitti, ışıklar açıldı. sonra biz o dans pistinden ayrı ayrı da olsa indik. ama inişimiz de o kadar ihtişamlıydı ki herkes nasıl indiğimize hayret eder oldu. hayatımıza girişi güzel olan insanların bazen gidişleri de güzel olabiliyor. teşekkürler, hayatıma güzel girdin belki kendince güzel çıkmasan da bence güzel çıktın ben oradan güzellikleri kattım kendime. teşekkür ederim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

kendim

kendimle konuşuyorum.

minik